Persona ve Gölge Üzerinden Günlerim
Jung, birbirinden zıt iki prosesi, persona ve gölgeyi tarif etmiştir. Persona, kişinin gerçek egosunun üstüne geçirilmiş olan, sosyal bakımdan kabul edilebilir ve etrafa takdim edilir bir maskedir. Belli bir çevre veya sitüasyon, şahsın meslek ve meşguliyetine bağlı olarak belirli birtakım davranışları davet eder. Bu davranış şahsın, çevrenin isteklerine yöneldiği zamanki şuurlu niyetlerinin bir aksidir. Davranışta bulunan şahsa, “bu davranışın nasıl olması gerektiği”, hakkındaki, toplumun genelleşmiş telakkileri yardım eder ve davranışını yöneltir. İşte bu dış davranışa, toplum karşısında takındığımız maskeye Jung persona adını veriyor. Jung’a göre persona uyumu, adaptasyonu gerçekleştiren bir fonksiyon kompleksidir. Esas itibariyle persona gerçek bir şey değil, ancak, fertle toplum arasında bir uyuşma halidir. İnsanlığımızın büyük kısmını kendimizi bir hayale uydurmak için feda ederiz. Persona, işte, cemiyet önünde yaptığımız bu geçit resmi, oynadığımız bu tiyatrodur.
Jung’a göre şahsın individualité’si geliştikçe karakteri daha sabit bir hal alır ve değişen dış dünyaya göre daha ufak sapmalar gösterir. Persona, kişinin, dış dünya ile görülen, müşahade edilebilen münasebetleridir. Bu maskenin altında bulunan itilmiş, hapsedilmiş arzular, emosyonlar, bağlantılar gölgeyi temsil etmektedirler. İç davranış dediğimiz bu gölge daha zor değiştirilebilen, daha sabit ve daima personaya zıt karakterde olup, mesela rüyalarda rahatsız edici, düşman bir figür olarak kendini gösterir.
Son günlerimi Ayhan Songar’ın kitabından aldığım bu paragraflar ile ifade etmek istiyorum. Personamın içine çıkmamak üzere sıkışmış gibiyim. İçerisinin dar ve boğuk ortamı nefesimi daraltıyor, kabuğuna sıkışmış bir böcek gibiyim ve kabuk atamıyorum sanki. Bu böyle devam ederken içeride gölgemle bağlarımı kuvvetlendiriyorum, içime dönüyorum. İçe dönük bir yolculuktayım ve muhtemelen tek yönlü fakat ben gidiş dönüş şeklinde olmasını istiyorum. Personamın içi çok karanlık, ve ben karanlıktan korkuyorum. Gölgemi dışarı yansıtmak istiyorum ama gölgemle insanları boğmaktan korkuyorum. Entelektüel meraklarım artık entelektüel zevklere dönüşmüş durumda. Okuduklarımdan ve öğrendiklerimden muazzam bir keyif alıyorum, öyle ki dünyamın sadece bundan ibaret olmasını diliyorum bazen. Sadece zevk alacağım şeyler öğrenmek istiyorum, gözlerimi canımı sıkan her şeye yummak istiyorum. Yoruyor çünkü başka türlüsü. Bazen çok yazıyorum ve üretiyorum, bazense kelimelerim tükeniyor. Kelimelerimden başka bir malzemem olmalı kendimi ifade etmek için, üretmek için. Müzik yapmak istiyorum fakat bu konudaki bilgim sınırlı. Çizimlerimde ise sadece libidomu dışa vurabiliyorum kadın vücutlarının baş döndürücü, saf ve çıplak estetiği üzerinden. Biraz kafam karışık ama yolumu bulabileceğimi düşünüyorum. Önceden canımı acıtan şeyler acıtmıyor artık, buz kesmiş gibi hislerim. Bir şey hissedemiyorum geçmişe karşı, canım ve ruhum durmaksızın geleceğe doğru devam etmek istiyor. Başım yeni heyecanlarla dönmek, sarhoş olmak istiyor. Aşık olmak istiyorum. Ruhum yapayalnız ve derin bir sızı yaratıyor bu göğüs kafesimde. Bir yandan da mutluluğu yakalayabilmek için birinin sevgisine muhtaç olmamak istiyorum. Büyük ikilemlerdeyim. İçim nasıl bilmiyorum fakat son günlerde kıpır kıpır diyebilirim. Bir heyecan içimin duvarlarını gıdıklıyor ve bir çingene çocuğu gibi saf ve masum bir mutluluğa ulaştırıyor beni.
Yorumlar
Yorum Gönder
yorum yapsana?