yalnızlığa dair

içimdeki kocaman boşluğu ne zaman görmemeye çalışsam, yokmuş gibi davransam yine ortaya çıkıveriyor. böyle olması bu boşluğun bana kırılmaz zincirlerle bağlandığını düşündürtüyor. veyahut benim bir parçam olduğunu. asla kurtulamadığım bir ten. bir deri. yüzsem altından yeni bir katman çıkacak. sonu yok. asla durdurulamayan bir akıntı gibi akın ediyor yalnızlık hissi. içimde ise şefkat dolu hislere muhtaç küçük bir çocuk yatıyor. içimdeki çocukla konuşmayalı, ona ellerimi uzatmayalı çok oldu. çok hor gördüm onu; öyle ki, o yokmuş gibi davrandım. çığlıklarını duymazdan geldim, bazen ellerimle susturdum onu. kimi zaman narin boğazına yapıştım, kimi zaman öldürmeye çalıştım. başaramadım. içimdeki boşluktan kurtulamadığım gibi içimdeki çocuktan da kurtulamadım. onunla yaşamasını da öğrenemedim. onun varlığından mıdır nedir, her şey doldurur gözlerimi. gözyaşlarım girdiği her boşluğu doldurur ve taşar. narindir ruhum. kırılgan. tutmasını öğrenememişken tutuşturdular elime. üstüne titredim, korumaya çalıştım fakat defalarca düşürdüm. bazen başkaları çarptı, ellerimden kaydı. 

çok yalnız hissediyorum, çok. kendi zihnime, zihnimden geçen düşüncelere tahammül etmeyi nasıl öğrenebilirim bilmiyorum. daha kendimi sevmesini beceremezken, kendi zihnimden korkarken, kendi zihnime düşman kesilmişken başkasının sevebilmesi çok ütopik geliyor. sanki sevilmeyi asla hak etmiyormuşum gibi. hislerimi halının altına süpürüyorum fakat halının altında var olmaya devam ediyor. üstelik düşüncelerin ve hislerin birikmesinden halı oldukça kabarık duruyor. yoruldum. onları olduğu gibi kabullenmem gerekiyor. ben böyleyim deyip gerisine rest çekmek. acı veriyor. yıkılmak ve tekrar toparlanamamak, toparlaması için hep birine ihtiyaç duyacak kadar zayıf olmak ve öyle kalmak acı veriyor. 

sevilmek istiyorum. çok sevilmek. öyle ki unuttursun acılarımı, sarsın yaralarımı. ama böyle olmaması gerekiyor. bana dokunanın sanki elleri dokunduğu yerden çürüyüp kararacakmış gibime geliyor. içimdeki zehir dışıma taşıyor adeta. yaklaşan herkesi zehirliyormuşum gibi. siyah, zift gibi kaynayan bir zehir. yapış yapış. sevilmeyegöreyim, hemen bencilce tüm dünyadan kıskanıyorum onu. sadece kendime saklamak istiyorum. bir çocuk masumluğuyla, yatağımın altında saklamak. çok şey istiyorum ben belki de. bazen ufak detayların hatırlanması ile mutlu olmak istiyorum. ufak incelikler istiyorum. ufak sürprizler. basit şeyler. derin şeyler. kimsenin fark etmeyeceği detaylarımın sevilmesini istiyorum. bunların dile getirilmesini. sevildiğimi hissetmek istiyorum. ben yoruluyorum. bu yalnızlıktan yoruluyorum. floresan lambanın beceriksizce aydınlattığı soğuk duvarlar üzerime üzerime geliyor. ben ise bir duvar olarak devam etmek istiyorum hayatıma. yürüdüğüm yollar uzadıkça uzuyor, yeni yeni kaldırım taşları ekleniyor. halbuki ben moda’da bir kedinin üzerinde gezindiği bir kaldırım taşı olmak istiyorum. dertler boğazıma dolandıkça dolanıyor, acımaksızın sıkıyor boynumu. oysaki ben sevgilinin boğazını narince sarmalayan eller olmak istiyorum. dudaktan dudağa yayılan bir aşk masalı olmak istiyorum. yeter ki kendi gerçekliğimde olmayayım.

ama biliyorum ki, yarın yine güneş doğacak. gerçekliğim alarm sesi ile birlikte yüzüme sert bir tokat atacak. ben yine yaşamaya devam edeceğim zehrimle içimi kaynata kaynata. hayat devam edecek. hep etti.

Yorumlar

popülerler