tanrı ölüyor!
hepimiz aciz bedenlerimizin içine tıkılı kalmış ruhlardan ibaretiz. et ve kemik. biz buyuz. ruhumuz ise çirkinliğiyle içimizi kokutuyor. yetmemiş gibi dişlerimizi birbirimize geçiriyoruz, canımızı acıtıyoruz. kanla doluyor etraf, ruhlarımız kanıyor. ama asıl olay bu değil. asıl olay hangi noktada durduğumuz. ben ise ince bir ip üzerinde ölümüme doğru yürüyorum. bir olaylar zinciri. kelebek etkisi. yolun beni nereye götürdüğünü bilmiyorum. veyahut yolun neresinde durduğumu. az kalmış gibi hissediyorum. kendimi var etmeye çalıştıkça kendimi yok ediyorum. doğmaya çalıştıkça kendimi öldürüyorum yavaşça. yok oluşumu hazırlıyorum. sanki daha önce varolmuşçasına! dönüp baktığımda, yaşamımın pişmanlıklarla dolu olduğunu görüyorum. üzüntülerle, öfkelerle…ama en güzeli, aşk da görüyorum. tutku görüyorum. tutkuyla sevmek isteyen, sevilmek isteyen bir kadın görüyorum. sevgiye aç. istediğini ne denli alabildiği ise tartışılır. odasında dizlerini karnına çekmiş, ağlayan bir kadın görüyorum. veya küçük bir kız. kalbi kırılmış. bazen de mutluluktan uyuşmuş bir beden görüyorum, gözleri uçsuz bucaksız tavanının beyazlığını ezberliyor. korkmuş, köşesine sinmiş küçük bir kız oluyor bazen…dünyanın hırtlığı canını acıtmış. çaresiz ve kapana kısılmış. zihni durmak bilmiyor, birbirine geçmiş milyonlarca dişli çark durmadan dönüyor zihninde. dönüp baktığımda elle tutulabilir bir acı görüyorum. somut bir acı. yıldırımlar düşmüş sanki üzerine. ruhu paramparça olmuş kırıldığı her yerden. parçaları saçılmış, toplayamamış. her seferinde bir şeyler kaybetmiş kendinden. çok çabalamış, çok uğraşmış. bir bütün kalabilmek için. acılar bir zehir gibi eritmiş onu, hayat denen canavar güzelce sindirmiş. çiğnenmiş ve tükürülmüş. tadına bakılmış sadece. yorgun bir kadın görüyorum. zaman zaman tökezlemiş bir kadın. adımları bazen birbirine dolaşmış, bazense tek başına yürümüş o ince ipin üstünde. ne dağlar aşmış ne denizler aşmış tek başına. yapayalnız bir kadın çünkü o. yapayalnız. ruhuyla başbaşa. bedeninin peşinden gittiği her yere sadece ruhunu sürüklemiş bir kadın o. ruhundan başka hiçbir şeyi olmayan bir kadın. ve şimdi, sahip olduğu tek şeyi parsel parsel satan bir kadın görüyorum sadece. ruhunu çıplak ellerle boğan bir kadın görüyorum. delilik. için için kan ağlıyor. ölmekte olan bir kadın görüyorum artık. yitip gitmekte olan bir kadın. çırpınan bir kadın görüyorum. boğuluyor, ve nefes almak için çırpınıyor. son nefesleri bunlar. son çırpınışları. bilmiyor ki, ruhunu sattığında ondan geriye hiçbir şey kalmayacak. bilmiyor. hâlâ masum, toy bir kız çocuğu var içinde bir yerlerde çünkü. bilmiyor, korkuyor. kurtulmak istiyor. kendiyle savaşan bir kadın. kendini hem yok eden, hem var eden bir kadın. kendini yaratan bir kadın. o kadın, kendinin tanrısı. yunus emre der ki, “bir ben var bende, benden içeri.” tanrıyı, tanrıdan bir parçayı kendisiyle taşıdığını ifade etmek ister bu sözüyle. o kadın ise kendi tanrısıdır, ve kendinde kendini taşır. kendini kendisi var eder.
geriye, geçmişime baktığımda bir tanrı görüyorum. ve “kral çıplak!” dercesine haykırıyorum hepinize, “tanrı ölüyor!”
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilImpressive psychological work. Epigram said by Yunus Emre has a lot of meaning.
YanıtlaSilThank you that you made me think about those meanings.
Gott ist Licht.