illüzy-o-ver
“gözlerini kapat. beni göremezsin. ama ben varım, buradayım!”
gözlerim hep kapalıydı. zihnim kapalıydı. gecenin bir vakti; sidik kokan, zihin açan sokakların arasında esnafların kepek indirişinden farksız bir şekilde indirdim zihnimin ve gözümün kepenklerini. sahneyi kapattım, dekorları topladım, oyuncuları dağıttım. sadece ben kaldım ve kendi üstüme kapattım kepenkleri. göremedim. kendimi göremedim. bir an olsun zihnimi yalnız bırakmayan canavarları göremedim. görmek de istemedim. ama onlar vardı. oradaydı, hep. bir tenya gibi yaşadılar içimde, içten içe kemirerek çürüttüler beni. ama gözlerim kapalıydı bu sefer, görmedim ve hissetmedim. usta bir oyuncu olmuştum çünkü, yıllardır üzerinde yaşadığım sahne beni emekli etmişti sanmıştım.
ama her şey buradaydı. her şey içimde. kurduğum illüzyon bir anaokul çocuğunu kandırmaya anca yeterdi. anca bir çocuk kandırılabilirdi defalarca bir akşam vakti korkuluklarından boşluğa salınmak istediği balkonunda sessizce oturacak kadar.
işin komiği ne biliyor musunuz? yazamıyorum. mart’tan beri parmaklarım ve eklemlerim kendi aralarında bir anlaşma yapmışçasına ihanet ediyorlar bana. zihnim her kelimeyi unutmuş gibi. ilkel bir kabileden farksızım, avlanma derdindeyiz üstüne üstlük hepimiz. yoruldum. acaba kışın eskittiğim bar masaları, birer fahişeye dönen bar sandalyeleri anımsıyor mudur gözlerimdeki yılgın çaresizliği?
bedenimi yırtıp içinden kaçmak, kurtulmak istiyorum. ne yapmak istediğimi bilmiyorum. hayalet olana dek beklemek mi gerek? içinde yaşadığım yer benim için kiralık katil tutmuş diye duydum. dört duvarını salmış üstüme, aralarında sıkışan beni eninde sonunda boğmak için. kapılar, pencereler ihanet etmiş bana, benden habersiz bir ölüm fermanı imzalamışlar sanki. sökülmüş duvar kağıdım da yarı yolda bırakmış beni.
yetersiz. her şey yetersiz. kelimeler, hisler yetersiz. gerekirse uyumadan yazayım, nihai amacım bu olsun, ne yemek ne su…yetersiz. yetersiz çünkü içimde aylardır kaynayan bir zifti tertemiz bir kağıda bulaştırmak imkansız. “sus ne olursun!” diye bağırıp zihnimin üstüne çıksam da bir faydası olmuyor gibi…kendime savaşımı kaybediyorum.
bu dairesel parkuru tamamlamak istemiyorum. başladığım yere, nisan 2021’e dönüp durmaktan yoruldum çünkü. hayır…hayır. hayır. parkurla anlatılamayacak şeyler var. yazık olan şeyler var. hak edilmeyen şeyler var. vücudumdan çekilen bir kan var. bedenimden çekilip alınan bir ruh. kelimeler yemin ederim yetersiz. halbuki hayat ölüm denen şeyi beklemekten ibaretken ne denilebilir ki. çok şey var, çok. ağlayarak uyuduğum geceler var. orada olmayan bir tanrıya yalvardığım geceler…sığındığım et parçaları var, hoyrat eller arasında dağıldığım günler. tenimde çakan şimşeklerle arındığım-arındığımı sandığım günler. bedenler. yabancılar. adı bilinmeyen efsaneler. hiç tanımadığınız bir göğüs kafesine sığınacak kadar çaresiz hissettiniz mi? ben on beş kere hissettim. tanımadığım göğüs kafeslerinin kapısını zorladım, duvarları balçıkla kaplı hanlarına misafir oldum. kaçtım her seferinde…çok uzaklara.
çok yoruldum biliyor musunuz? inanın yoruldum. yapayalnızlık. cümleler değil kelimeler biraz da. yalnızlık. paramparça bir azap. her seferinde başka duvarlar. her seferinde başka yataklar. ne döl lekeleriyle dolu çarşaflar ne de gözyaşlarıyla nemlenmiş yastıklar dindirir insanı. arınamazsın. kendinden kaçamazsın. yabancı ellerin, bilmediğin o tırnakların, anımsamadığın o parmaklarının tenini okşamasında bulamazsın çünkü zamanında saçını okşamayanların kalbini sıcaklıkla doldurabilecek dokunuşunu. o kadar çaresiz kalırsın ki, çocukken kalkan bir elin gözlerini korkuyla kısmasını bile ararsın. köşelere sindirilmeye alıştırılmışsın, seni her koşulda seveceğini söyleyeceğini insanlar tarafından. beden gelişse de zihin gelişmez bazen. ve sen yine, kadın bedeninde taşıdığın o çocuk zihninle yine bir köşede korkuyla bekletilmeye ihtiyaç duyarsın. ziyan. geçen yılların hepsi ziyan. kendi gözlerinle bir çift kunduranın tahakkümünü isteyecek kadar ziyan tüm o masum anılar.
kelimelerim tükendi, yavaştan illüzyonuma geri dönüyorum. yarın dokuzda yetişmem gereken bir oyun olmasa da saat beşte sahnem var. dediğim gibi, tehlikeli oyunlar bunlar. ateşle oynayacak, ıslak bir ateş yaratacak kadar tehlikeli. işte oradan kopar kıyametler. tütün sarıp yatacağım şimdi. tütün de zaten olmuş altmış beş lira. daha fazla dertlendirmemek lazım insanı. huzurlu geceler.
düzelemeyecek hiçbir şey yoktur. kalk ileri bak ve yürü, güzel günler yakında
YanıtlaSil