akıllanır uslanmaz
vakit geldi. yine başbaşayız. kaçabildik ama saklanamadık çünkü. sorunlar bir çocuk muzipliğiyle saklandığımız tül perdenin ardından çekip çıkarıverdi bizi. perdenin ardına girdiğimizde başkaydık, çıktığımızda başka. neler neler yaşandı o sığındığımız perdenin ardında. ne yazılır, ne denilir bilemediğim bir noktadayım bugünlerde. kendimde yüzleşmekten ısrarla kaçtığım zamanlardayım. üstelik yüzleşmek istesem bile beynimdeki sinirler sanki iletişimi kesmişçesine ihanet ediyor bana. her kağıt başına geçtiğimde kendimi yüzüstü bırakmaktan korkuyorum. her seferinde yazamayışıma değinip dolu bir sayfayla ayrılıyorum masanın başından. aylar sonra sırıtarak okuyorum. “vay be” diyorum, “ben mi yazmışım bunları?”. “neler yaşamışsın be kızım” diyorum, sonrası malum. otur düşün yaşanılanları. yine geçmişin kirli girdabına kapıl. yine zihninin buğulu camlarını tıklat. bu sefer çok geriye gitmeye gerek yok. her şey basit. fazlasını yazmaya gerek var mı bilmiyorum. yüzüstü bırakıldım, bir çok şey tarafından. çocukken havuza atladığımız çocuklar büyümüş. biz aptal gibi atlarken, atlarmış gibi yapıp atlamayan çocuklar. büyümüşler ve bizimle bir yola çıkar gibi yapmaya başlamışlar. biz yolu yarılamışız, onlar ise yola girmemiş bile. tüm o masum çocuklar büyümüş. koca birer canavar olmuşlar. bütün naiflikleri yok olmuş o tatlı çocukluk fotoğraflarının. melekler şeytan olmuş birer birer.
bilmiyorum. bilemiyorum. ne yaşadığımı, ne hissettiğimi, ne yapacağımı, ne istediğimi algılamakta zorlanıyorum. kendimi göz ardı ediyorum ve kendimden kaçıyorum. savaşım başkalarıyla gibi gözükse de savaşım en başından beri kendimle, bunu fark etmenin rahatlığını yaşıyorum. kendimi sevmeye çalışıyorum, sevilmeyi hak etmediğimi gece gündüz düşünerek geçirdiğim günleri tamamen gözardı etmeye çalışıyorum.
artık ne istiyorum biliyor musunuz? günlük, ufak dertlerle uğraşmak. su mu bitmiş? bu benim derdim olsun. akşam yemek mi yapılacakmış, gidilecek yere yirmi dakika geç mi kalınacakmış, trafik mi varmış, sabah giyecek bir şey mi yokmuş, sınav yarın mıymış, temizlik mi yapılacakmış, falcı o gün çalışmıyor muymuş, yemek siparişim mi gecikmiş, hava mı soğukmuş…bunlar. bunları istiyorum. siktiğimin aylarca geçmeyen; insanın bırak ağlamaktan burun kemiğini, kalbini çepeçevre saran kılcal damarlarına kadar sızlatan dertlerini istemiyorum artık. bir daha işten çıkartıldığım bir sabaha uyanmak, aldatıldığım bir günün gecesine uyumak istemiyorum artık. artık annemi aradığımda bana bir daha babamı sorsun istemiyorum. bir kez olsun beni sorsun istiyorum. artık insanların özgüvensizliğinde boğulduğu için yaptığı çirkefliklerle uğraşmak istemiyorum. artık ne bedenimi ne ruhumu tanımaya şevki olmayan insanlarla uğraşmak istemiyorum. artık hak ettiğim değeri söke söke almak istiyorum. çünkü bıktım. yemin ediyorum, yeminler ediyorum bıktım. bıktım aynı noktaya dönmekten. bana inanmıyorsanız gidin ilk yazıma bakın. yine aynı buruk acı. kendimi tekrarlayan, acılarını tekrarlayan yavan bir insan olmaktan bıktım. iyileşmeye çalışıyorum, iyiyim sanıyorum, sonrası yok. iyiyim sanıyorum. sanmaktan, sanrılardan bıktım. iyi olacağımı biliyorum. çünkü başa dönsem bile yıkılmıyorum. sadece her seferinde ufak bir parçamdan vazgeçiyorum içeride bir yerlerde.
kendimi sağlamca azarlamak istiyorum. çok mu iyi geldi iyi numarası yapmak? çok mu mutlu oldun? gerçekten inandın mı iyiymiş gibi yaparsan tüm acılarını geride bırakacağına? aptal değilsin. kesinlikle değilsin. sadece inatçısın ve unutkansın. yaşadığın tüm o zehir gibi saniyelerin senin kemiklerini tozuna kadar oluşturduğunu, seni kat kat dolaştığını, ciğerlerinde bir nefes olduğunu her seferinde reddedecek kadar inatçı, her seferinde de sonucunu hatırlamayacak kadar unutkansın. sen iyi numarası yapabilecek bir insan değilsin. başkalarına yutturabilirsin, ama kendi kurnazlığınla başa çıkamazsın. sen sadece iyi veya kötü olabilirsin. öyleymiş gibi yapamazsın. çünkü sen her şeyi sonuna kadar yaşarsın. iyiymiş gibi yapıp her gün akıp geçen saliselerle aynı hızda çalışan zehir gibi zihnini kandıramazsın. sen de biliyorsun kötü olduğunu. sen de biliyorsun aptal gibi davranıp her şeyi unutamayacağını. çünkü senin zihninin odaları asla toz tutmaz. sen her saniye oradan bir anıyı çıkartıp başka bir anıyı ekler, her gün gelip gider bakarsın. sen düşündüğün sürece; ne kadar kaçsan da, aptal gibi davransan da, kendini her gün aptallaştırıp beynini yeşil bir dumana teslim etsen de kendini kandıramazsın. ne bok olduğunu biliyorsun. her şeyi geçtim, kendini sevmeyi beceremeyip başkalarının sevebileceğini ne düşündürdü sana? kabullen artık. vazgeç. vazgeç insanların göğüs kafesini zorlamaktan.
bu sefer kötü yazıyorum, umrumda da değil açıkçası. çünkü kötü yaşıyorum. kötü uyanıyorum, kötü uyuyorum, kötü hissediyorum. minik cümleler artık. yoruluyorum. ama tüm bu kötülüklere rağmen, bir ateş böceği gibi kalbimin ve zihnimin zifiri karanlığını titrekçe aydınlatan ihtimallere göz kırpıyorum :)
iyiyim. bu sefer gerçekten iyiyim. veya değilim. bilmiyorum. emin olduğum tek şey iyi olacağım. güzel günler gelmek zorunda. kötü günleri gördük zaten çünkü. gelmezse de getireceğim. benim işim bu. benim hayatım bu.
“sen cesur bir insanla cesur bir aşk yaşamayı hak ediyorsun.”
işte bu. hak etiğimi bir gün alacağım. benden korkmayacak, karanlığıma sarılarak beni aydınlığa çıkaracak olan karşıma çıktığında. olmadı cesur ruhumla.
Yorumlar
Yorum Gönder
yorum yapsana?